Nöropsikiatrik hastalıklarda beslenme




Nöropsikiatrik hastaların beslenmesindeki bazı önemli konular

1.Bağırsak florası bozuklukları
2.Glütensiz ve kazeinsiz diyet
3.Ketojenik diyet
4.Omega-3/omega-6 dengesi ve enflamasyon
5. D vitamini


Bağırsak florası bozuklukları
-Nöropsikiatrik hastalıklar
“Bütün hastalıklar bağırsaktan başlar.
Bağırsak hasta ise ise vücudun geri kısmı da hastadır.”
                                  Hipokrat
Probiyotikler = yararlı bağırsak mikropları
Erişkin bir insan bağırsağında 100 trilyon (1,5 kg) faydalı bakteri ve mantar bulunur.
Bu rakam insan hücre sayısının 10 katı kadardır.
Sayıları 500’ün üzerinde olan bu bakteriler ve mantarlar normal bağırsak florasını oluştururlar.
Bu bakteriler ve mantarlar 300 m2 büyüklüğünde bir yüzey oluşturan bağırsak sümüksü zarını koruyucu bir tabaka şeklinde döşer.

Probiyotiklerin görevleri
Sindirim enzimlerinin (proteazlar, lipazlar, amilazlar, disakkaridazlar vb) sentezini yapmak.
Vitaminlerin  (K2, B1, B2, B3, B6, B12, folik asit, biyotin ve pantotenik asit) sentezini  yapmak.
Bağırsak duvarını zararlı maddelerden korumak ve bağırsak geçirgenliğini azaltmak.

Toksinleri ve patojen mikroorganizmaları nötralize etmek.
Enflamasyon ve oksidatif olayları baskılamak.
Nörotransmitterlerin (serotonin, dopamin, asetilkolin, dopamin, GABA vb) sentezini yapmak.
Probiyotikler (mavi) patojen bakterileri (beyaz) ve toksinleri (kırmızı) bağlıyor.
Bağırsak-İkinci beyin
İnsanların aynı embriyolojik kökenden gelişen iki sinir sistemi vardır;
    1. Beyin ve omurilikten oluşan merkez sinir sistemi
    2. Bağırsaklarda bulunan gastrointestinal sinir sistemi
İki sinir sistemi arasındaki bağlantıyı n.vagus sağlar.
Bağırsaklardan beyine giden enformasyon, beyinden bağırsağa gidenden çok daha fazladır.
Bağırsaklardaki sorunlar akıl sağlığını bozarak anksiyete, depresyon ve otizm gibi hastalık tablolarına yol açar.
Bağırsak- Beyin bağlantısı
Nöropsikiatrik hastaların nerdeyse tamamında bağırsak bağırsak florası bozuktur (disbiyozis).
Bu nedenle sindirim sistemi nöropsikiatrik hastalarda beslenmeyi sağlayacağına çok önemli bir toksin kaynağı olmaktadır.
Patojenik mikropların toksinleri bağırsak çeperini tahrip ederek kana geçerler ve oradan da beyine giderler.
Bağırsaktan beyine akan bu toksisite beyinin normal fonksiyonlarını yapmasını engeller.
Probiyotikler-Nörotransmitterler I
Probiyotiklerin çeşitli nörokimyasalları ürettiğini bildirmiştir (1).
Bunların başında anksiyete ve depresyonda çok önemli bir rolü olan olan GABA‘nın (inhibitor nörotransmitter) gelir.
Lactobaciluslar ve bifidobacterlerin glutamattan GABA oluşturduğu gösterilmiştir (2, 3).

Probiyotikler-Nörotransmitterler II
Serotonin (5-HT) duygudurum (mood) dahil birçok fonksiyonları olan antidepresif bir amino asit türevidir.
Probiyotikler vücutta sentezlenenden çok daha fazla serotonin sentezlerler (1,2).
Probiyotikler diğer önemli nörotransmitterlerin (astilkolin, norepinefrin, dopamin) salgısını da artırırlar (3,4).
Bağırsak florası bozukluğuna
bağlı hastalıklar
Kronik ishal
Uyarılgan bağırsak sendromu
Ülseratif kolit, Crohn hast
Glüten enteropatisi (Çölyak h.)
Glüten entoleransı
Kronik yorgunluk
Tekrarlayan enfeksiyonlar
Romatizmal hastalıklar
Alerjik hastalıklar
Tip I Diyabet
Otoimmün hastalıklar
Baş ağrısı
Öğrenme bozuklukları
Konuşma bozuklukları
Kişilik bozuklukları
Otizm
Dikkat eksikliği
Şizofreni
Depresyon
Obsesif-kompulsif bozukluk
Bipolar bozukluk
Mültipl skleroz
Bağırsak flora bozukluklarında gözlenen
sindirim sistemine ait belirtiler
Karın ağrısı, şiddetli gaz sancıları, geceleri uyanma
Ağrı hissinin azalması (kazein ve glütenin morfin etkisi)
Kabızlık, bazen ishal
Sindirilmemiş yiyecek parçaları, yağlı dışkılama
Gaz çıkarma / geğirme, pis koku
Ağız kokusu, ağızda pamukçuk
Keçi pisliği gibi ya da kum kum dışkılama
Bağırsak bakterileri-Davranış bozuklukları
Journal of Neurogastroenterology & Motility  adlı dergide yayınlanan bir araştırmada bağırsak florası bozuk olan farelerde ciddi davranış bozuklukları saptanmıştır.
Aynı araştırmada çeşitli nörokimyasal bozuklukların bu davranış değişikliklerine eşlik ettiği gözlenmiştir.
Depresyon-Bağırsak florası
Majör depresyon tablonsunun oluşumunda enflamatuar sitokinler ve oksidan maddelerin önemli rolleri vardır
Stres bağırsak florasını bozduğu gibi, bağırsak florasınının bozukluğu da strese yol açar.
Probiyotikler (Psikobiyotikler)- Psikiatrik semptomlar
Probiyotiklerin depresyon tedavisinde kullanılması ilk kez 2005’te önerilmiştir (1).
Messaoudi ve arkadaşları L. helveticus R0052 ve B. longum probiotik kombinasyonu verilen hastalarda psikolojik stresin ve idrar serbest kortizolünün azaldığını saptamışlardır(2).
Benton ve arkadaşları probiyotikten zengin yoğurt verilen kişilerde 3 hafta içinde duygudurum ve kogniktif fonksiyonlarda olumlu değişiklikler olduğunu gözlemişlerdir (3).
Probiyotik (Lactobacillus casei) verilen kronik yorgunluk sendromlu hastalarda anksiyetenin azaldığı gözlenmiştir (4).
Uyarılgan Bağırsak Sendromu / Probiyotikler/Depresyon/Anksiyete
Uyarılgan bağırsak sendromu olan hastalarda depresyon ve anksiyete sık görülür.
Yapılan araştırmalar probiyotiklerin bu semptomları bariz bir şekilde azalttığını göstermiştir (1,2).  
Otizm-bağırsak florası
Otistik çocukların neredeyse tamamının bağırsaklarında faydalı bakteri oranı düşük, zararlı bakteri ve mantar oranı ise fazladır.
Zararlı bakteri ve mantarların çıkardığı toksinler mental fonksiyon ve davranışlarda bozukluklara yol açarlar. 
Otizm-bağırsak florası
D'Eufemia P, Celli M, Finocchiaro R et al. Abnormal intestinal permeability in children with autism. Acta Paediatr. 1996;85(9):1076-9.
Horvath K, Papadimitriou JC, Rabsztyn A, Drachenberg C, Tildon JT. Gastrointestinal abnormalities in children with autistic disorder.   J Pediatr.1999;135(5):559-63.
Finegold SM, Molitoris D, Song Y et al. Gastrointestinal microflora studies in late-onset autism. Clin Infect Dis. 2002;35(Suppl 1):S6-S16.
White JF. Intestinal pathophysiology in autism. Exp Biol Med (Maywood). 2003;228(6):639-49.
Parracho HM, Bingham MO, Gibson GR, McCartney AL. Differences between the gut microflora of children with autistic spectrum disorders and that of healthy children. J Med Microbiol. 2005;54(Pt 10):987-91.
Boukthir S, Matoussi N, Belhadj A et al. Abnormal intestinal permeability in children with autism. Tunis Med. 2010 Sep;88(9):685-6.
Buie T, Campbell DB, Fuchs GJ 3rd, et al. Evaluation, diagnosis, and treatment of gastrointestinal disorders in individuals with ASDs: a consensus report. Pediatrics. 2010;125 Suppl 1:S1-18.
de Magistris L, Familiari V, Pascotto A et al. Alterations of the intestinal barrier in patients with autism spectrum disorders and in their first-degree relatives. J Pediatr Gastroenterol Nutr. 2010;51(4):418-24.
Williams BL, Hornig M, Buie T, et al. Impaired carbohydrate digestion and transport and mucosal dysbiosis in the intestines of children with autism and gastrointestinal disturbances. PLoS One. 2011;6(9):e24585.
Williams BL, Hornig M, Buie T et al. Impaired carbohydrate digestion and transport and mucosal dysbiosis in the intestines of children with autism and gastrointestinal disturbances. PLoS One. 2011;6(9):e24585.
Adams JB, Johansen LJ, Powell LD, Quig D, Rubin RA. Gastrointestinal flora and gastrointestinal status in children with autism--comparisons to typical children and correlation with autism severity. BMC Gastroenterol. 2011;11:22.
Williams BL, Hornig M, Parekh T, Lipkin WI. Application of novel PCR-based methods for detection, quantitation, and phylogenetic characterization of Sutterella species in intestinal biopsy samples from children with autism and gastrointestinal disturbances. MBio. 2012;3(1). pii: e00261-11. doi: 10.1128/mBio.00261-11.
Sutterella-Otizm
Otistik çocukların yarısından fazlasının bağırsaklarında Sutterella isimli bir bakteri saptanmıştır.
Otizmi olmayan, fakat bağırsak sorunları olan çocuklarda bu bakteri saptanmamıştır.
Yani Sutterella sadece otizme özgüdür.
Bu bakterinin varlığı otistik çocuklarda saptanan davranış bozukluklarına katkıda bulunabilir.
MS-Probiyotikler
Otoimmün ansefalomiyelitli hayvanlara probiyotikler verildiğinde MS aktivitesinin süprese olduğu görülmüştür (1-5).
Araştırmaların sadece birinde böyle bir etki olmamıştır (6).
Nöropsikiatrik hastalıklar-Enflamasyon
Çeşitli çalışmalarda otizm, Parkinson, Alzheimer, MS, depresyon, demans, şizofreni gibi hastalıklarda  beyinde, bağırsakta ve diğer organlarda yaygın bir enflamasyonun varlığı gösterilmiştir . 
Bu yaygın iltihap hali bağışıklık yetersizliği, oksidatif stres, mitokondriyal fonksiyon bozukluğu, bağırsak florası bozukluğu ve nörotransmitter bozuklukları ile karakterizedir.

Enflamasyon beyine ve bağırsak hücrelerine daha az kan gitmesine (hipoperfüzyona) neden olur; hipoperfüzyon ise enflamasyonu artırır; yani tam bir kısır döngüye girilir.
Probiyotikler/Stres/Enflamasyon/
Hipotalamus-hipofiz-Adrenal aksı
Stres Hipotalamus-hipofiz-Adrenal aksını uyararak CRH ve AVP düzeylerini yükseltir.
Bu hormonlar bağırsak geçirgenliğini artırırlar.
Geçirgenlik artınca sindirilmemiş moleküller kana geçerek enflamatuar maddeleri (IL-1, IL-6, PGE2 vb) artırırlar.
PGE2  direkt olarak adrenal bezi uyarır
Probiyotikler/Stres/Enflamasyon/
Hipotalamus-Hipofiz-Adrenal aksı
Psikobiyotikler antienflamatuar sitokinleri (IL-10) artırırlar.
Psikobiyotikler enflamatuar sitokinleri (IL-1, IL-6 ) ise azaltırlar.
Sonuçta aşırı uyarılmış Hipotalamus-Hipofiz-Adrenal aksı süprese olur.
Psikobiyotikler ayrıca GABA, 5-HTP gibi nörotransmitterleri artırdığı gibi bağırsak geçirgenlik artışını da azaltır.
Probiyotikler/Stres/Enflamasyon/
Hipotalamus-hipofiz-Adrenal aksı
Bağırsak flora testi
Kandidalar için tükrük testi
Bağırsak florasının
normale döndürülmesi
Bağırsak florasını düzeltmek oldukça zordur. Tedbirler;
Un ve şekerden fakir, sebze, meyve, et ve yumurta gibi doğal gıdalardan zengin bir diyet
Fermantasyon ürünleri (turşu, yoğurt, kefir, peynir, boza, sirke) bağırsak florasında bulunan probiyotikleri artırırlar. Yeterli olmuyorsa probiyotikler preparatlar
Pastörizasyon ve diğer ısıl işlemler gıdalardaki  probiyotikleri büyük ölçüde tahrip eder.
Sezaryen doğumlardan mümkün olduğunca kaçınılması.
Sindirim enzimleri takviyesi, patojen mikroplara karşı antibiyotikler, Probiyotik takviyesi
Glütensiz-kazeinsiz diyet
Glüten-kazein-Otizm
Glüten ve kazein moleküllerinin sindirilmesi için dipeptidil-peptidaz IV (DPPIV) isimli bir enzim gerekir.
Otistik çocuklarda cıva, kurşun ve diğer ağır metaller ve organik fosfatlar DPPIV‘i tahrip eder.
Maalesef bu DPP4 enzim yetersizliğini giderecek bir şey yoktur.  Alınan enzim ek verilenleri kısmen yardımcı olur ama sorunu tamamen çözemez. 
Bu nedenle glüten, kazein ve soya proteinleri yeteri kadar sindirilemez ve dipeptid düzeyinde kalır.
Otistik çocuklarda bağırsak geçirgenliği artmıştır (leaky gut).
Tamamen sindirilmemiş glüten ve kazein molekülleri (ekzorfinler, dış morfinler)  bağırsaktan kana geçer.
Morfin etkisi
Bu gıdaların sindirilmemiş protein paçaları kana geçtiklerinde morfin etkisi göstererek (vücutta az miktarda üretilen serbest morfin miktarını artırırlar (1,2).
Otizmli bireylerin %95’inin idrarlarında bu bahsedilen opioid benzeri polipeptidler fazla miktarda atılırlar (3,4).
Bu dış morfin bileşikleri (ekzorfin) nerdeyse şizofreni ve otistiklerde görülen ağrı eşiğinin yükselmesi, göz teması kaybı ve öğrenme becerisinde azalma, hiperaktivite, stereotipik hareketler ve self-mütilasyon (kendine zarar verme) gibi belirtilerin oluşumunda büyük pay sahibidirler (5-8).
Morfin etkisi
Sindirilmemiş süt kazeinine karşı oluşan beta-kazomorfin-7 ve buğday, yulaf, arpa ve çavdar proteini olan glütene karşı oluşan glutenomorfin-7’dir.
Opioid proteinleri, beyinde ve bağırsaklarda reseptörlere bağlanarak davranış değişiklikleri, kabızlık, şişkinlik ve ishale sebep olurlar.
Özetle otizmi minyatür çaplı bir morfin zehirlenmesi olarak kabul edebiliriz. Otizmli çocukların ağrıya karşı dirençli olmasının en olası nedeni budur.
Diyet ile bu morfinlerin kan düzeyi azalmakta ve klinik bulgular da aynı oranda hafiflemektedir. Otizmli hastaların üçte iki kadarı kazeinsiz-glütensiz diyetten belirgin bir fayda görmektedir.
Glütensiz kazeinsiz diyetin yan etkileri
Glüten içermeyen gıdaları ve süt ürünlerini kestiğinizde görebileceğiniz geçici, istenmeyen belirtiler ortaya çıkabilir.
Bu durum bir alkol ya da uyuşturucu bağımlısının gösterdiği durumla aynıdır.
Hastalarda uykusuzluk, kızgınlık, aşırı endişe, yorgunluk, gece ve gündüz terlemeleri, aşırı hareketlilik, kabızlık, ya da ishal, mide sorunları, algılamada bozukluk, otistik ve ADHD davranışlarına geri dönüşler ortaya çıkabilir.
Bu belirtiler genelde diyete devam edilmesine rağmen zaman içinde azalarak kaybolur. 
İdrarda kazein ve gliadin peptitleri
MS-kazein-glüten
MS’li hastalarda kazein ve glüten antikorları daha yüksek bulunmuştur (1-7).
Glütensiz diyet uygulanan bir hastada 6 yıl süre ile remisyon sağlanmıştır (8).
Başka bir araştırmada ise diyetin faydası gösterilememiştir (9). 
Kazeinsiz-glütensiz diyet/ Şizofreni
Şizofrenik hastalarda gliadin ve beta-laktoglobulin antikorları daha yüksek bulunmuştur (1,2).
Kazeinsiz-glütensiz diyet uygulanan şizofrenik hastaların kliniklerinde bariz bir düzelme saptanmıştır (3).
Nöropsikiatrik Hastalıklarda Ketojenik Diyet
Enerji kaynağı olarak glükoz
Beynimizin hayatiyetini sürdürebilmesi için enerjiye ihtiyacı vardır ve öncelikli olarak kullandığı enerji kaynağı da glükozdur.
Normal nöronlar hem glükozu hem de keton cisimciklerini enerji kaynağı olarak kullanabilirler. Ama birinci tercihleri glükozdur.
Glükozun hücre içine girememesi
Belli hastalık durumlarında nöronlar glükozu hücre içine sokamaz ve enerji kaynağı olarak kullanamazlar.
Bu durumda nöronlar tahrip olur ve fonksiyonları bozulur.
Nöronlar Keton cisimciklerini enerji kaynağı olarak kullanabilirler
Tip 3 diyabet-Beyin enerjisi
Beyin yaşlandıkça insülin direncinin artması ya da hipometabolizma nedeni ile  ve beyin glükozdan yeteri kadar yararlanamaz. Beyin aç kalır.
Sonuçta nöronlar tahrip olur ve fonksiyonları bozulur ve başta Alzheimer olmak üzere çeşitli hastalıklara sebep olur.
Bu duruma tip 3 diyabet denmektedir.
Beyin diyabeti= Tip3 diyabet
Nöronal glükoz alımının
azaldığı hastalıklar
Parkinson           
Down sendromu
Akut beyin hasarı
Diyabet
Maküler dejenerasyon
Glokom
Dirençli epilepsi
Multipl skleroz
Huntington koresi
ALS (Amiyotrofik lateral skleroz)
Duchenne kas distrofisi
Otizm
GLUT-1 defekti
Bu hastalıklar ketojenik diyetten fayda görebilirler
Ketonların etkileri
Ketonlar serebral kan akımını %40’ kadar artırabilirler.
Mitokondrideki ketonlar ATP oluşumunu artırırlar.
Ketonlar serbest radikallerin oluşumunu azaltıp, temizlenmesini hızlandırırlar.
Ketonlar anti-enflamatuar mekanizmaları harekete geçirirler; beyin ödemini ve serebral enfarktı azaltırlar.
Ketonlar serebral fonksiyonları korurlar.
GABA düzeylerini artırırlar.
Ketojenik diyetin tarihçesi
Açlığın epilepsi tedavisinde kullanılması Hipokrat’a kadar dayanmaktadır.
İncil’de Hz İsa’nın epilepsi tedavisini aç bırakarak tedavi ettiği bildirilmektedir.
1911 yılında epilepsinin modern anlamda tedavisinde ketojenik diyetin kullanılması Fransa’da gerçekleşmiştir (1).
40’lı yılların başlarına kadar son derece revaçta olan bu tedavi antiepileptik ilaçların piyasaya girmesiyle büyük ölçüde terk edilmiştir.  Ancak son yıllarda yeniden keşfedilmiştir!
Dirençli epilepsi-Ketojenik diyet
J. Hopkins hastanesinde 600 durdurulamayan epilepsi nöbeti (20 nöbet/gün; >6 epileptik ilaç) olan hatalara ketojenik diyet uygulamışlar
Hastaların 1/3’ünde nöbetler durmuş.
Hastaların 1/3’ünde nöbetler azalmış.
Hastaların 1/3’ünde nöbetler aynı kalmış.
Kinsman SL, Vining EP, Quaskey SA, Mellits D, Freeman JM, Efficacy of the ketogenic diet for intractable seizure disorders: review of 58 cases. Epilepsia. 1992; 33 (6): 1132–1136.
Dirençli epilepsi-Ketojenik diyet
Sistematik derleme ve metaanalizlerde dirençli epilepsilerin önemli bir bölümünde ketojenik diyetin faydalı olduğu gösterilmiştir (1-4).
Fakat derlemelere dahil olan ancak birkaç çalışma çift-kör plasebo kontrollü imiş.
Ketojenik diyetin muhtemel etkisi glütamatın GABA’ya dönüşümünü artırmasıdır.
Diğer bir neden de ketonların enerjiyi artırması ve nöronal fonksiyonları düzeltmesidir.
Alzheimer-ketojenik diyet
20 Alzheimer’lı hastaya MCT’den zengin ketojenik diyet verilmiş ve kognitif fonksiyonlarda belirgin düzelme görülmüş (1).
Hayvan deneylerinde de benzer sonuçlar elde edilmiş (2).
Hindistancevizi yağı-Alzheimer
Dr. Mary Steve Newport kocasının yulaf ezmesine 2 tatlı kaşığı Hindistancevizi yağı koymuş. Daha sonraki günlerde kaşık sayısını giderek artırmış ve 6-7 kaşığa çıkarmış
Tedavi ilk haftadan itibaren etkili olmaya başlamış. 4 ay sonra;
üGörme bozuklukları düzelmiş
üYürümesi düzelmiş, tekrar koşmaya başlamış
üYardımsız evdeki işlerini yapmaya başlamış
üAyakkabılarını bağlamaya başlamış
üUzun Sohbetlere başlamış
üBir yıl önce adını unuttuğu bütün, hısım, akraba ve tanıdıkların isimlerini hatırlıyormuş.
PET taramasında glükoz transportu
ALZHEiMER BEYİN-NORMALBEYİN
Ketojenik Diyet-ALS
ALS’de nöron ölümünün temel nedeni mitokondriyal enerji metabolizmasının  azalmasıdır. 
Ketojenik diyet mitokondriyal enerji  üretimini  ve membran stabilizasyonunu artırır.
Ketojenik diyet ALS’li transgenik farelerin omuriliğindeki motor nöron sayısını artırmıştır.
D,L-3-hydroxybutyrate treatment of multiple acyl-CoA dehydrogenase
deficiency (MADD,) Johan L K Van Hove, et.al.,  Lancet 2003; 361: 1433–35
Ketojenik diyette kalori dağılımı
Yağlar: %60-90 (tercihen yarısı MCT)
Proteinler: %10-15
Karbohidratlar: %5-15
Hindistancevizi yağının diğer yağlara ne üstünlüğü var?
Orta zincirli yağ asitleri (MCT) en iyi keton cisimciği kaynağıdır. Yağların içinde en fazla MCT Hindistancevizi yağında vardır.
Hindistancevizi yağının yaklaşık üçte ikisi (%60) MCT’dir.
Palmiye yağındaki oran %55. Anne sütünde ve tereyağında ise bu oran %12 civarındadır.
Sıvı yağlardaki MCT oranı ise %10’dan çok daha düşüktür.
MCT’lerin özellikleri
Orta zincirli yağ asitlerinin (MCT) metabolizması uzun zincirli yağ asitlerininkinden daha faklıdır.
MCT safra asitlerine ihtiyaç olmadan mideden ve bağırsaktan direkt olarak emilebilmektedir.
Özetle söyleyecek olursak MCT diğer yağlardan farklı olarak depolanmamakta ve daha hızlı bir şekilde keton cisimciklerine ve daha sonra da enerjiye dönüşmektedir.
Bu beyin için çok büyük bir avantajdır.
Nöropsikiatrik hastalıklar-Omega-3
Omega-3/omega-6 dengesinin önemi
Omega-3 yağ asitlerin sinir sistemindeki görevleri
Sinir sisteminin yaklaşık %10’u omega-3 yağ asitlerinden oluşmuştur.
Dokazahekzoenoik asit (DHA) ve eikozopentoenoik asitlerden (EPA) oluşan bu yağlar 100 milyar sinir hücresinin yapı taşını oluşturmaktadırlar(1).
DHA ve EPA nöronları serbest oksijen radikallerinin ve diğer toksinlerin oluşturduğu hasarlardan korumaktadır(2).
DHA ve EPA Hücre sinyal sistemini (nörotransmitterleri) modifiye eder.
Antienflematuar maddelerin oluşumunu sağlarlar.
Omega-6 ve Omega-3 kökenli
 
prostaglandin ve lökotirienlerin etkileri
Diyet ve w-6/w-3 oranı
Taş devri insanlarında w-6: w-3 oranı yaklaşık  1:1 ile 4:1 arasında idi. 

Fakat son 50-100 yılda bu oran 20-50:1’e kadar çıkmıştır.
Omega-6/omega-3 oranının artmasının temel nedenleri
Karbohidrattan zengin gıdalar ile beslenme
Balık tüketiminin azalması
Poliansatüre yağların (mısır, ay çiçek vb) tüketiminin aşırı artması
Hayvanların w-6’dan zengin yemlerle beslenmesi
Özgür dolaşan tavuk yumurtası tüketiminin azalması
Koyu yeşil yapraklı sebzelerin tüketiminin azalması
Zeytinyağı ve hayvansal doymuş yağların tüketiminin azalması
OMEGA-3 takviyesinin yararlı
olduğu hastalıklar I
Referans: Medline Medical Database 1999: Review of 1757 peer-reviewed articles
Akne
Akıl hastalıkları
AIDS
Alerjiler
Alzheimer
Anjina pektoris
Ateroskleroz
Artrit
Davranış bozuklukları
Demans
Diyabet
Ekzema
Enfeksiyon
Enflamatuvar hastalıklar
Meme kanseri
Memenin kistik hast.
Felçler
Görme bozuklukları
Hipertansiyon
Hiperaktivite
OMEGA-3 takviyesinin yararlı
olduğu hastalıklar II
İmmün yetersizlikler
Kalp hastalığı
Kanser
Kistik fibroz
Öğrenme bozuklukları
Lösemi
Lupus
Malnütrisyon
Menopoz
Metastaz
Multipl Skleroz
Otoimmünite
Obezite
Otizm
Kronik Yorgunluk
Psoriazis
Reye Sendromu
Şizofreni

Nöropsikiatrik hastalıklar
/ Omega-3
Omega-3 eksikliği depresyon, demans, Alzheimer, anksiyete (endişe), saldırganlık, şizofreni ve hatta canilik gibi psikiatrik hastalıklara sebep olabilmektedir. Omega-3 takviyesi ile bu bozukluklar kısmen geriye dönüşebilmektedir (1).
Bebeklere ya da emziren annelere yapılan omega-3 takviyesi hiperaktivite ve otizm gibi psikiatrik bozuklukların kısmen önlenmesi veya tedavi edilmesi mümkün olabilmektedir (2).
Omega-3 yağları-Beyaz cevher
Son zamanlarda yapılan çalışmalar omega-3 yağlarının daha önce geri dönüşümsüz zannedilen beyindeki doku kaybını düzeltebileceğini göstermektedir.
Yapılan bir araştırmada omega-3 yağlarını tüketmenin beyaz cevher dokusunu arttırdığı saptanmıştır.
Gebelik/ Omega-3/Zeka
Gebelik ve emziklilik dönemlerinde annelerinden omega-3 yağ asidi (balıkyağı) takviyesi alan çocukların IQ’su (106.4) almayanlara oranla (102.3) yaklaşık 4 puan daha yüksek bulunmuştur (1).
Benzer bulgular 2007’de yayınlanan başka bir araştırmada da gösterilmiştir (2).
Otizm/ Omega-3
Araştırmalar omega-3 takviyesi yapılan otistik çocuklarda öfke nöbetleri, saldırganlık ve kendine zarar vermek gibi davranışlarda belirgin düzelme olduğunu göstermiştir (1-8).
Hiperaktivite-omega-3
Dikkat eksikliği- Hiperaktivite sendromunun temel nedenlerinin başında omega-3 eksikliği gelmektedir.
Stevens LJ, Zentall SS, Deck JL, Abate ML, Watkins BA, Lipp SR, Burgess JR Essential Fatty Acid Metabolism in Boys with Attention-Deficit Hyperactivity Disorder Am J Clin Nutr 1995;62(4):761-8
Burgess JR, Stevens L, Zhang W, Peck L. Long-chain Polyunsaturated Fatty Acids in Children with Attention-Deficit Hyperactivity Disorder Am J Clin Nutr 2000;71(1 Suppl):327S-30S
Mültipl skleroz-Omega-3
Omega-3 yağ asitleri antienflamatuvar eikosanoidlerin yapı taşlarını oluştururlar.
Yapılan çeşitli çalışmalarda balık yağının MS semptomlarını belirgin şekilde gerilettiği görülmüştür.

Peet M, Horrobin DF. A dose-ranging study of the effects of ethyl-eicosapentaenoate in patients with ongoing depression despite apparently adequate treatment with standard drugs Arch Gen Psychiatry. 2002 Oct;59(10):913-9.

Klasik antidepresif ilaç tedavisine cevap vermeyen hastaların yarısından fazlasında günde 1 gram eikosapentaenoik asit verildiğinde semptomlar bariz düzelme olmuştur.
                     
Doğum sonu depresyon-Omega-3
Gebelik sırasında anneden fetüse aktif dokazohekzoenoik asit transferi olmaktadır. Bu durum annenin w-3 depoları ciddi olarak tüketmekte ve doğum sonu depresyona yol açmaktadır.
23 ülkede 14532 kişi üzerinde yapılan çok merkezli bir çalışmaya göre Balık yağı alan ya da balık tüketen kadınlarda doğum sonu depresyon oranı belirgin olarak daha düşük bulunmaktadır.
Hibbeln JR.Seafood consumption, the DHA content of mothers' milk and prevalence rates of postpartum depression: a cross-national, ecological analysis. J Affect Disord. 2002 May;69(1-3):15-29.
Demans-Omega-3
Omega-3 ya da balık tüketiminin artması demans ve Alzheimer riskini azaltmaktadır.
Morris MC, Evans DA, Bienias JL, et al. Consumption of fish and n-3 fatty acids and risk of incident Alzheimer disease. Arch Neurol. 2003;60(7):940-6.
Barberger-Gateau P, Letenneur L, Deschamps V, Peres K, Dartigues JF, Renauds. Fish, meat and risk of dementia: cohort study. BMJ. 2002; 26;325(7370):932-3.
Conquer JA, et al. Fatty acid analysis of blood plasma of patients with Alzheimer’s disease, other types of dementia, and cognitive impairment. Lipids. 2000;35(12):1305-12
Parkinson-Depresyon-Omega3
Hayvan  (1-3) ve insan (4) araştırmalarında omega-3 yağ asitlerinin dopaminerjik sistemi etkileyerek Parkinson hastalığının  tedavisi ve önlenmesinde faydalı olabileği görülmüştür.
Omega-3 yağ asiti takviyesi  Parkinsondaki depresyonun hafiflemesine  neden olabilmektedir (5)
Omega-3 /ALS
Omega-3 verilen ALS’li SOD1 farelerde şaşırtıcı bir şekilde hastalığın ilerlemesinin hızlandığı ve yaşam süresinin kısaldığı görülmüştür.

D vitamini Nörolojik hastalıklar
Raşitizm ya da osteomalasi
Buz dağının  (D vitamini eksikliğinin) görünen küçük parçasıdır
. 
D vitamini-beyin fonksiyonları
D vitamininin insan hayatında kemik metabolizması dışında çok önemli görevleri vardır.
Maalesef statükocu tıp dünyası bu kemik dışı fonksiyonları yeteri kadar önemsememektedir.
23.000 kadar genimizin en az 2000‘in sağlıklı çalışması D vitamininin yeterli olmasına bağlıdır.
D vitamini-Beyin Gelişimi
D vitamini anne karnına düştüğümüz ilk günden itibaren beyin hücrelerinin büyüme ve gelişmesini etkilemekte ve davranışlarımızı düzenlemektedir.
Bu nedenle doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrası yaşamımızda D vitamin yetersizliği beyin fonksiyonlarını bariz bir şekilde etkilemektedir (1,2).
Ama maalesef D vitamini, birçok nöropsikiatrik hastalıkta en çok ihmal edilen nörosteroiddir (3).
İntrauterin D vitamini-
Beyin fonksiyonları
Birçok hayvan çalışması D vitamin yetersizliği olan annelerin yavrularında çeşitli beyin fonksiyon bozukluklarının olduğunu göstermiştir (1-4).
Bu olumsuz etkiler bebeğin büyümesinin her aşamasında etkili olmakla birlikte en büyük hasarını hamileliğin erken dönemlerinde yapmaktadır (5, 6).
Mültipl sklerozun coğrafi dağılımı
Doğum mevsimi-MS
2012 yılında Dr Ruth Dobson ve arkadaşları Londra’da 151,978 MS’li hastayı incelemiş.
Kış sonunda doğan hastalarda  MS %5 daha fazla, yaz sonunda doğan hastalarda  ise MS %7 daha azmış.
Mültipl skleroz- D vitamini
İlk kez 1974’de Goldberg MS’in güneşli ülkelerde daha az görüldüğünü gözleyerek D vitamini ile MS arasında ilişki olabileceği ileri sürmüştür (1).
Goldberg 1986 yılında  MS’li hastalara balık yağı ile birlikte günde 5.000 ünite D vitamini vermiş (2).
Araştırmada plasebo grubu yokmuş ama D vitamini alan grupta relaps oranının daha düşük olduğunu gözlemiş.
Mültipl skleroz- D vitamini I
Mültipl skleroz örneği olarak farelerde deneysel otoimmün ansafelomiyelit (DOA) oluşturulmuştur.
DOA oluşturulmadan önce verilen aktif D vitamini metaboliti olan kalsidiol ilerleyici paraliziyi tümüyle engellemiştir.
Kalsidiol, ağır paraliziden sonra verildiğinde de semptomları büyük ölçüde geri döndürmüştür.
D vitamininin MS’teki
muhtemel etki mekanizması
D vitamini gamma-interferon, tümör nekroze edici faktör ve intelökin-12 gibi enflamatuvar maddeleri azaltarak ve interlökin-4 ve transforme edici büyüme faktörü beta-1 gibi iltihap önleyici maddeleri artırarak etkilerini gösterdiği sanılmaktadır.
D vitamininin diğer bir olumlu görevi de MS’li hastalarda aşırı artan nitrik oksit salgısını azaltmasıdır.
D vitamini bir antioksidan olan glutatyon sentezini de artırmaktadır. 
Mültipl skleroz- D vitamini
1980’den 2001 yılına kadar incelenen 187,563 kadının  173’ünde (1:1000) bu süre içinde mültipl skleroz gelişmiştir (NursesHealth Study I, II).

D vitamini almayan grup  günde 400 IU ve üzerinde D vitamini kullanan grupla kıyaslandığında bunlarda çok daha fazla mültipl skleroz olduğu saptanmıştır.
Mültipl skleroz- D vitamini
2010da yapılan bir araştırmada 110 MS’li çocuk hastada nöbet dönemlerinde D vitamini düzeylerinin düşük olduğu gösterilmiştir (1). 
Hastaların D vitamini düzeyindeki her 10 ng/mL’lik yükseklik nöbet oranında %33’lük bir azalma ile birlikte imiş.
MS’in önlenmesi- D vitamini
D vitamini konusu artık o çok önemsenmektedir ki Chaudhuri isimli araştırıcı gebelik ve çocukluk çağında yeterli bir D vitamini desteğiyle MS’in tamamen önlenebileceğini bile iddia etmiştir.
D vitamini takviyesinin beyin lezyonları üzerine olan etkisi
A 2012  Yılında Finlandiya’da MS’li hastalarda çift-kör plasebo kontrollü bir çalışma yapılmıştır. 
Hastaların bir grubuna D vitamini verilmiş ve D vitamini seviyeleri 21.6ng/mL’den 44ng/mL’ye yükselmiştir.
MR’daki beyin lezyonlarında bariz bir azalma olmuştur.
D vitamini takviyesi
MS riskini azaltıyor
A 2012 yılında yayınlanan ve İran’da yapılan bir çalışmada D vitamini eksikliği olan kişilerde vitamin takviyesinin  MS geliştirme riskini  azaltıp azaltmadığını araştırmışlardır.
D vitamini takviyesinin  MS geliştirme riskini bariz azalttığı gözlenmiştir.
Ayrıca D vitamini takviyesinin MS’li hastalarda MRI’daki optik nörit ve diğer beyin lezyonu sayısını da bariz azalttığı saptanmıştır.
Şizofreni-Bipolar bozukluk- Doğum mevsimi
250 çalışmalık bir metaanalizde Şizofreni-Bipolar bozuklukluğu olan hastaların daha çok D vitamininin çok düşük olduğu kış ve bahar sonunda doğduğu saptanmıştır.
Felç-D vitamini
Bir araştırmada 48 felçli kadına iki yıl boyunca günde 1000 ünite D vitamini verilmiştir.
Bu nispeten düşük doza rağmen (normalde olması gereken doz: günde 5000 ünite) kas gücü artmış, kas çapının iki katına, kas lif sayısı 3 katına çıkmıştır.
D vitamini- Parkinson
Parkinsonda substantia nigradaki D vitamini reseptörlerinin sayısı düşüktür (1). 
D vitamini tirozin hidroksilaz aktivitesini artırarak dopamin sentezini artırır (2, 3).
Dopamin ve norepinefrin sentezini etkileyen vitamin ve mineraller
D vitamini- Parkinson
Japonya’da yapılan üç araştırmada Parkinson hastalarında 25 OH D vitamini düşüklüğü ile hastalığın şiddeti arasında bir korelasyon saptanmıştır (1-3).
Benzer  bulgular Avrupalı (4) ve Amerikalılarda (5) da mevcuttur.
D vitamini- Parkinson riski
Finlandiya’da 1978 -1980  yılları arasında yaşları 50-79 yıl arasında olan fakat Parkinsonu olmayan 3,187 kişi 2007 yılına kadar Parkinson hastalığı açısından takip edilmiştir.
29 yıllık takip süresinde 50 kişide Parkinson gelişmiştir. 
25 OH D vitamini seviyesi yüksek olanlarda Parkinson riski daha düşük bulunmuştur.
Alzheimer- D vitamini
Alzheimer’lı hastaların hipokampuslerinde (hafıza ile ilgili) D vitamini reseptörlerinin düşük sayıda olduğu gösterilmiştir (1-2).
Çeşitli çalışmalarda Alzheimer’da D vitamini seviyelerinin düşük olduğu saptanmıştır (3-6).
D vitamini verilen Alzheimer’lılarda hafızanın güçlendiği görülmüştür (7). 
D vitamini yetersizliği-beyin tümörü
Astrositoma ve ependinoma gibi beyin tümörü olan çocukların çok büyük bir çoğunluğu  D vitamini yetersizliğinin dorukta olduğu kış mevsiminde doğmaktadır.
D vitamini yetersizliği-Epilepsi
Epilepsisi olan hastaların daha çok D vitamininin en düşük olduğu kış aylarında doğdukları saptanmıştır.
Depresyon-D vitamini
Depresyonlu kişilerin çoğunda D vitamini seviyeleri düşük bulunmaktadır.
Hayvan çalışmaları D vitamininin tirozin hidroksilazı artırarak monoaminlerin sentezini de artırdığını göstermektedir.
Depresyonun kış aylarında daha çok görülmesi de D vitamini eksikliğine bağlanmaktadır.
Doğum ayı-Otizm
Otistik çocukların da önemli bir bölümü D vitamininin en düşük olduğu ilkbahar aylarında doğmaktadır(1-3). Britanya’da ve İsveç’teki esmer derili göçmen çocuklarda otizmin beyaz derili çocuklardan onlarca kat daha yüksek olduğu saptanmıştır (4-6).
D vitamini yetersizliği-Otizm
1912 (1) ve 1938 (2) yıllarında yapılan iki araştırmada raşitik çocuklarda otistik çocuklardakine benzer motor ve mental (zihni) bozukluklar olduğu ve bunların vitamin tedavisi ile iyileştiği gösterilmiştir. İlginç olan o yılarda daha henüz otizm klinik tablosunun tarif edilmemiş olmasıdır.
Çeşitli araştırmalarda otistik çocukların birçoğunun kan D vitamini seviyeleri yaşıtlarından daha düşük bulunmuştur (3-7).
D vitamini eksikliği DNA onarım mekanizmalarını ve buna bağlı olarak ağır metal ve diğer toksinleri uzaklaştıran detoksifan ve antioksidan sistemleri bozmaktadır.
D vitamin eksikliği-
Otizmin derecesi
Mısırda yapılan bir araştırmada benzer oranda güneşe maruz kalmış ve D vitamin takviyesi almamış otistik ve otistik olmayan çocukları karşılaştırmıştır.
Normal çocukların ortalama D vitamin düzeyi 33ng/mL iken otistik çocuklarda bu düzey 14ng/mL bulmuşlardır. (Normal D vitamin düzeyleri 40-120ng/mL arasındadır).
Araştırıcıların saptadıkları ikinci önemli bulgu ise D vitamin eksikliği ne kadar fazla ise otizmin derecesinin de o kadar ağır olduğudur. Bu iki değişken arasındaki korelasyon katsayısı -0.84 gibi son derece yüksek bulunmuştur. 
Doğum Yapan Annelerde
D vitamini düzeyleri
D vitamini yetersizliğinin dereceleri
GÜNLÜK D VİTAMİNİ MİKTARI
Dawson-Hughes B (1) ve Kinyamu (2)  parathormon düzeyinin 100 nmol/L’den sonra baskılandığını ve bu düzeye erişmek için de ağızdan günde 10,000 İÜ, Lihares (3) ise 4000 İÜ D vitamini alınmasını önermektedirler.
Diğer D vitamini uzmanları da D vitamini ihtiyacının 4000-10000 İÜ arasında olması gerektiğini söylemektedirler (4-6).
Nöropsikiatrik hastalıklarda beslenme ile ilgili olarak istenilen laboratuar tetkikleri
Ağır metal taraması (kan, saç, idrar-DMSA ile uyarılmış-, porfirin): Cıva, kurşun, kadmiyum, arsenik, uranyum, toryum vb
Kanda ve/veya İdrarda Mineraller: Kalsiyum, fosfor, magnezyum, çinko, bakır, selenyum, demir vb.
Kanda Vitaminler: B12 vit, folik asit, 25-OH D vit, protrombin zamanı (K vit) vb.
Bağırsak flora taraması
IgG4 tipi gıda alerji testi (York, Cambridge, ImmuPro vb)
Eritrositlerde omega-3/omega-6 oranı (N: 1:1)
Metabolik incelemeler: İdrarda organik asit, kanda amino asit
Nöropsikiatrik hastalıklarda beslenme tedavisinin ana basamakları
Diyet (kazeinsiz-glütensiz diyet, ketojenik diyet)
Gastrointestinal sorunların giderilmesi
Eksik olan vitamin, mineral ve aminoasitlerin yerine konulması
Ağır metallerin temizlenmesi ve toksik çevresel faktörlerden korunma
Omega-3 takviyesi
D vitamini takviyesi

Prof.Dr.Ahmet Aydın




Yorumlar